5 Mart 2015 Perşembe

Çoruh Nehri

                                   ÇORUH NEHRİ
Çoruh Nehri (Gürcüce: ჭოროხი / Çorohi), dünyanın en hızlı akan nehirlerinden biri ve en derin nehridir. Artvin ilinin en büyük akarsuyudur. Bu illerdeki hemen hemen bütün çay ve dereler Çoruh’un kollarını oluştururlar.
Kaynağını Mescid Dağı'nın (3.255 m) batı yüzünden alır. Önce batı doğrultusunda akıp Bayburt ve İspir'den geçtikten sonra bir yay çizerek Yusufeli'nin Yokuşlu köyü önünde Artvin il sınırlarına girer. Yusufeli, Artvin ve Borçka’nın içerisinden geçtikten sonra Borçka'nın Muratlı kasabasından geçerek burada il ve ülke sınırlarını terk eder ve Batum'da Karadeniz'e dökülür. Toplam uzunluğu 431 km olan Çoruh Nehrinin il sınırları içerisindeki uzunluğu 150 km olup 100 km'si Yusufeli sınırları içerisinde seyreder. Çoruh’un debisi Mayıs ayında (569/529 m³/sn.) zirveye çıkar. Yıl boyunca en düşük debisi ise 53.09 m³/sn.’dir. Eğim %5’tir.
Çoruh Nehri'nde başta sazan ve kefal olmak üzere birkaç balık türü bulunur. Nehrin Yusufeli sınırları içerisinde seyreden 100 kilometrelik kısmı rafting ve kano gibi su sporları için en uygun ve en zorlu parkurları meydana getirmiştir.
Çoruh'tan bir görünüm.

Bayburtlu Zihni

Bayburtlu Zihni

Bayburtlu Zihni (1795-1859), hem Divan hem de halk şiiri türündeki yapıtlarıyla tanınmış 19. yüzyıl şairlerindendir. Asıl adı Mehmed Emin olan Zihni ilköğrenimini doğduğu Bayburt'ta tamamladıktan sonra Erzurum ve Trabzon medreselerinde okudu. 20 yaşlarında İstanbul'a giden Zihni 10 yıl kadar çeşitli yerlerde kâtiplik yaptı. Yaşamının bu evresinde Divan şiiri türünde yazdığı şiirler ve kasidelerle tanındı. Daha sonra döndüğü Bayburt'u 1828'de Ruslar'ın işgal etmesi üzerine terk eden Bayburtlu Zihni, memleketine ancak işgal kalktıktan sonra döndü. 

1834'te gittiği Hac dönüşünde Mısır'a uğradı. Daha sonra Akdağmadeni'nde çalışan Bayburtlu Zihni kısa bir süre memurluk yaptığı Erzurum'dan, Tanzimat'ın ilanını izleyen günlerde ayrılarak İstanbul'a gitti. Donanma komutanlarından Reşid Paşa'nın Divan Kâtipliği görevini üstlenerek katıldığı Akkâ Savaşı'nda çekilen sıkıntı ve acıları yakından gördü. 1848'den sonra Anadolu'nun çeşitli yerlerinde memurluklarda bulundu. Bayburt'a giderken Trabzon yakınlarındaki Olasa (bugün Bahçeyaka) köyünde öldü.

Hem hece, hem de aruz vezniyle şiirler yazan Bayburtlu Zihni, gördüğü medrese eğitiminin etkisiyle Divan şairi olmaya özendiyse de bu alanda pek başarılı olamadı. Aruzla yazdığı şiirler ölümünden sonra oğlu tarafından Divan-ı Zihni (1876) adıyla yayımlandı. Ama asıl ününü hece ile yazdığı koşma ve destanlarla elde etti. Özellikle, 1828 Os-manlı-Rus Savaşı sırasında Bayburt'un gördüğü zararları duygusal bir dille anlattığı koşma biçimindeki ağıtı ile büyük ün kazandı. "Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş/Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı" dizeleriyle başlayan bu şiir sonradan iki ayrı kişi tarafından bestelenmiştir. Akkâ Savaşı'nı konu aldığı "Akkâ Destanı", Bayburt'un yerli halkından ilginç kişileri yergi yoluyla anlatan "Otlakçı Destanı", "Eşek Destanı" ve "Ocak Destanı" bilinen dokuz destanı içinde en tanınmış olanlardır. 

Bayburtlu Zihni'nin, başından geçen çeşitli serüvenleri anlattığı şiirler, yergi ve destanları içeren "Sergüzeştnâme" adlı bir yapıtı vardır. Şairin yaşamıyla ilgili bilgiler vermesi ve sanatının değişik yönlerini göstermesi bakımından önemli olan bu yapıt basılmamıştır. Zihni'nin "Hikâye-i Garibe" adlı düzyazı ağırlıklı, basılmamış bir yapıtı daha bulunmaktadır. Bayburt'un ileri gelen ailelerinden birinin oğlu olan Abdullah Bey adlı bir gencin acılarla dolu 18 yıllık serüvenini konu edinen bu yapıtta, Zihni çağına göre ilginç bir çalışma ortaya koymuştur.

Zihni'nin yaşamı ve sanatı 1928'de Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ve 1988'de Saim Sakaoğlu tarafından hazırlanan Bayburtlu Zihni adlı iki ayrı kitapta ele alınmıştır.

bayburtlu zihni ile ilgili görsel sonucu                            bayburtlu zihni ile ilgili görsel sonucu

Bâd-ı Sabâ Selâm Söyle O Yâra

Bâd-ı sabâ selâm söyle o yâra
Ya gelsin ya gidek o diyara biz
Kâtip, arzıhâlim yaz ki canana
Ayrılalı düştük ah ü zâra biz

Kâtip, arzıhâlim arşa dayandı
Can gurbette hasret nârına yandı
Herkes sevdiğinden doydu, usandı
Neden kaldık böyle bahtı kara biz

Namem hem okusun hem yâr ağlasın
Aşk oduna düşsün nâçar ağlasın
Sînesini dövsün her bâr ağlasın
Desin ki zulmettik Zihnî'zâra biz


Bayburtlu Zihni


27 Şubat 2015 Cuma

bayburt -tarihi.htlm

BAYBURT İLİ TARİHİ VE TARİHİ ESERLERİ
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BAYBURT

BAYBURT RESİMLERİ
BAYBURT FOTOĞRAFLARI
BAYBURT MANZARALAR
 BAYBURT TANITIM
BAYBIURT TARİH
BAYBURT DEDE KORKUT
BAYBURT MAĞARA
Mevcut kaynaklara göre Bayburt Şehrinin tarihi M.Ö. 3000’ li yıllara kadar uzanmaktadır.
Şehir Azziler tarafından kurulmuştur. Bayburt M.Ö. 770-665 yılları arasında Kimmer ve İskitlerin akınlarına uğramıştır. Daha sonra bölgeye Haldiler hakim olmuştur. Kısa bir süre Med’lerin eline geçen bölge daha sonra Pers hakimiyetine girmiştir.
Xenophan, Anabasis adlı eserinde Bayburt’tan büyük, kalabalık ve zengin bir şehir olarak bahsetmektedir. O zamanki adı Gymnias olan Bayburt bir İskit şehridir. İskitler bizim saka olarak tanımladığımız Türklerdir. Bayburt yaklaşık olarak 5000 yıllık bir Türk şehridir.
M.Ö.2 Y.Y. dan itibaren Pontus krallığına bağlı olan Bayburt M.Ö. 40’lı yıllarda Roma hakimiyetine girmiştir. Urartular tarafından yapılan Bayburt Kalesi Roma İmparatoru Justinianus döneminde onarım görmüştür. M.S. 705 yılında Emevilerin eline geçen Bayburt 715 yılında Bizanslılar tarafından geri alınmıştır.

 850 yılından sonra Türklerle Bizanslılar arasında sürekli savaşlara sahne olan Bayburt, artık Müslüman Türklerin yerleşmeye başladıkları bir yer olmuştur.1048 yılına gelindiğinde bölge artık yoğun Türk nüfusuyla meskundur. 1054 yılında Bayburt Selçuklular tarafından fethedilmiştir. 1081 yılında Bayburt Selçuklu Devletine bağlı olan Saltuk oğullarının ve ardından Mengücek oğullarının egemenliğine girmiştir.

 Daha sonra Danişmentlilerin , ondan sonra da Bizanslıların eline geçen Bayburt’u Trabzon Valisi Teodor Gabras geri alarak kendi egemenliğini ilan etmiştir. Bayburt Moğol istilasıyla büyük bir yıkıma uğramıştır. 60.000 kadar Türkmen kitlesinin yerleştiği Bayburt Bölgesinden , 1000 kadar Türkmen bölgeye zarar veriyor gerekçesiyle Denizli taraflarına gönderilmişlerdir.

 Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ ın kardeşi Mugusiddin Tuğrul Şah 1200 – 1230 yılları arasında Bayburt kalesini yeniden yaptırırcasına tahkim ettirmiştir.
Bayburt Kalesine Çin-ü Maçün kalesi de denilmektedir. Bunun sebebi kalenin Batı ve Güney dış yüzeylerinde tezyinat olarak mor firüze çinilerin kullanılmış olmasıdır.
Bayburt 14. Y.Y. da Akkoyunlu Devletinin kuruluş ve tarih sahnesine çıkış yeri olmuştur. Akkoyunlu İdaresi 17 Ekim 1514’ te Yavuz Sultan Selim’ in veziri Bıyıklı Mehmet paşa’nın Bayburt’ un fethiyle görevlendirilmesine ve fethin gerçekleşmesine kadar sürmüştür. Fetihten sonra Osmanlılarca Sancak Merkezi yapılmış Erzurum, Tekman ve İspir Bayburt’a bağlanmıştır.Bayburt’ ziyaret eden Evliya Çelebi Fatih’in 3000 Tireliyi Bayburt’ta iskana mecbur ettiğini yazmaktadır.

1828 yılında Ruslarca işgal edilen Bayburt Serasker Osman Paşanın topladığı kuvvetlerle Rusları Aydıntepe’ de büyük bir bozguna uğratmıştır. Ancak daha sonra takviye kuvvetlerle geri dönen Ruslar , Serasker Osman Paşayı Kelkite kadar geri çekilmek zorunda bırakmışlardır. Ruslar Aydıntepe’ de yenilmenin etkisiyle Bayburt’u yakıp yıkmışlardır. Fransız gezgin Texie Rusların bu tahribatını anlatmaktadır. Bu işgalin acısı Bayburt’lu Zihni’ nin ünlü koşmasında dile getirilmektedir.


Vardım ki yurdumdan ayağ göçürmüş,
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı,
Camlar sikeşt olmuş, meyler dökülmüş,
Sakiler meclisten çekmiş ayağı.

Rus işgali Ekim 1829 yılına kadar devam etmiştir. Kale içindeki mahalle bir daha onarılamayacak ve içinde yaşanamayacak şekilde tahrip edilmiştir. 1. dünya savaşında Rus kuvvetleri 2 Mart 1916 tarihinde Kop’ a varmışlar, burada Türk Askeri ve Bayburt halkı büyük bir direnme göstermiş ve bu savunma tarihe “2.Plevne Savunması” olarak geçmiştir.
16 Temmuz 1916 da Bayburt’a giren Rus Kuvvetleri ve onların işbirlikçisi Ermeniler halka pek çok zulüm yapmışlardır. Ermeniler 1918 yılının Şubat ayında yüzlerce Bayburtluyu Taş mağazalara doldurmuşlar ve diri , diri yakmışlardır. Bayburt bu işgalden 21 Şubat 1918 tarihinde kurtulmuştur. Bu işgal esnasında muhacir olarak Anadolu’nun iç kesimlerine giden Bayburtlular kurtuluşla birlikte yurtlarına geri dönmüşlerdir.
Çorumdan dönenler Çorumda gördükleri Saat Kulesinin bir örneğini de Bayburt’ta yaparak Türkiye Cumhuriyetinin 1. kuruluş yıl dönümü olan 29 Ekim 1924 yılında hizmete sokmuşlardır. 1927’ ye kadar Erzurum’ a bağlı olan Bayburt bu tarihte Gümüşhane’ye bağlandı. 21.06.1989 tarihinden itibaren 3578 sayılı yasa ile il statüsüne kavuştu.
BAYBURT ADININ KAYNAĞI

Şehrin bu gün bilinen isminin Ortaçağ Ermeni kaynaklarında; Payberd, Bizans kaynaklarında ; Payper , Baberd, Paypert. XXII. Yüzyıl sonlarında bu bölgeden geçen Marko Polo’ nun seyahâtname’ sinde ; Painpurth, Baiburt. Arap kaynaklarında ; Bâbirt, II. Mesud adına 1291’ de basılan bir parada Baypırt. Akkoyunlu tarihinden bahseden çağdaş eserlerde Pâpirt şeklinde geçen kelimenin son hecesi Berd’ in “yüksek kale” anlamına geldiği bilinmekteyse de ilk hecesine bir mana verilememektedir. 1647 yılında şehri ziyaret eden Evliya Çelebi Bayburt adının zengin manasına gelen “Bay” belde manasına gelen “yurt” gibi iki kelime ile izah eder. Osmanlı dönemine ait kaynaklar ise ismi bu günkü söylenişine uygun olarak Bayburt şeklinde kaydederler.
1- BAYBURT KALESİ :
Zigana ve kop dağlarından aşılarak ulaşılan Bayburt kalesi aynı zamanda Karadeniz’i Basra körfezine bağlayan ticaret yolu üzerinde bulunmaktadır . Bu yolu izleyen her seyyahın uğradığı kalenin adı , önemi , ihtişamı ve günlük yaşamıyla ilgili pek çok bilgi mevcuttur.